ASİ NEHRİ’NİN ÇOCUKLARI
SÜHEYLA BAKLACI
SAYFA | 238 |
ISBN | 978-625-41253-0-0 |
Merak, bizi bir sarmaşık gibi sarıp esir almıştı ve o merak sarmaşıklarının bizi sürükleyip bok çukuruna doğru götürdüğünü fark ettiğimizde geç kalmıştık. Artık bir kaçış yolu yoktu, dağılan kâğıtları korkuyla toplamaya başladık ama ne kadar korksak da içimizi saran merak sarmaşığının esaretinden kurtulamamıştık. Başımızı fena halde belaya sokmuştuk. Süt dökmüş kedi gibi evin bir köşesinde sessizce oturup düşüncelere dalmışken, abim müziği açıp neşeyle, bağıra bağıra şarkı söylemeye başladı: “Şu sılanın ufak tefek yolları, Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri, Tepeden tırnağa şiir dilleri, Yiğidim, aslanım burda yatıyor.” Kardeşlerim de abim gibi bütün yasakları unutup, hep bir ağızdan ‘’Yiğidim, aslanım burda yatıyor.’’ diye haykırıyorlardı. Onları mutlu eden şarkının içindeki coşku değildi. Şarkı oldukça hüzünlü bir ağıda benzese de özgürce dinleyip söyleyebildikleri için mutluydular. Kapı hiç vurulmadan itilip, ardına kadar açıldı. Hepimiz korkuyla kapıda duran Şahida’ya baktık. Nefes nefese kalmıştı, ayakları çıplak ve çamur içindeydi. Elbisesi de çamura bulanmıştı. Belli ki koşarken düşmüş, saçı başı ıslanmıştı. Üzerinden süzülen su, kapının eşiğine damlıyordu. Şahida konuşmaya çalışıyor ama beceremiyordu. “Askerler! Askerler!” diyor, eli ayağı titriyordu, “Yakaladılar! Hasan abimi tutukladılar!” deyip yere yığıldı. Abim dışarı çıktı. Etrafına bakıp, korku ve dehşetle bağırarak: “Her yerde askerler var!” Bir seri olarak tasarlanan hikâyeler bütününün bu ilk romanında; doğanın tüm kurallarına karşı gelerek ters akan Asi Nehri’nin kıyısındaki hayatlar, gizemli bir biçimde ele alınıyor. Aileyi, aşkı, yalnızlığı, korkuları, karanlıktan aydınlığa çıkanları, umut edenleri ve geçmişle yüzleşenleri dile getiren bir roman, “Asi Nehri’nin Çocukları”…